YILMAZ GÜNEY KARDEŞİMİ KANDIRDI!
Yeşilçam’ın ünlü ismi Tarık Akan’ın abisi Turgut Üregül, kardeşinin vefatından 1.5 yıl sonra sessizliğini bozdu: Dini bütün bir ailemiz var ama bizimki komünist çıktı, sol görüşlü filmlerde oynadı. “Milletvekili ol devlete hizmet et” dedik, bizi dinlemedi. Onu, Nazım Hikmet Vakfı’ndan arkadaşları yüzünden Kuran bile okutmadan defnettik.
1.5 yıl önce hayatını kaybeden Yeşilçam’ın ünlü ismi Tarık Akan’ın abisi Turgut Üregül’le Kuruçeşme Kahvesi’nde buluştuk. Kardeşinin vefatının ardından “Bana cenazeyi bile göstermediler”, “Komünistleri sevmem” gibi açıklamalar yapan Üregül; Akan’la aralarının neden bozulduğunu anlattı: 1966’da Kıbrıs Alay sancaktarıydım. İstanbul’da polis memurluğu yaptım. Şu an inşaat sektöründeyim, ticaretle uğraşıyorum. Babam albaydı, gerçek bir milliyetçiydi. Onun babası, Abdülhamit döneminde Dolmabahçe’de, Mızıka-yı Hümayun’da flüt çalıyormuş. Onun babası da Kâğıthane’deki Sadabad Cami’nde baş imamlık yapmış. Bütün aileyi araştırdım, herkes dini bütün ama bizimki komünist çıktı. Nasıl oldu anlamadım. Neden böyle olduğunu kendimce düşünüyorum. Babamla konuştum, “Komünistim, ateistim, Nazım Hikmet’çiyim diyerek bizi rezil ediyor, ben bunu yola getireyim” dedim. Evet, hastane kapısında “Komünüstleri sevmem” dedim; kardeşimi yediler, niye seveyim? Komünizm Türkiye’ye uymaz. Bir yurt dışına çıkın; komünizm ile yaşayan ülkelere bakın, sonra bir daha düşünün. Bizim birader, Nazım Hikmet Vakfı başkanı oldu, “Bu millet seni seviyor, bırak dernek işlerini, milletvekili ol. Hangi partiden olursan ol ama millete hizmet et” dedik, bizi dinlemedi. Kız kardeşimizle de arası bozuktu. Bizim çocuklarla kendi çocuklarını bile görüştürmemeye başladı. Bu kadar mı gönül verdin bu davaya! Bu düşünceleri sebebiyle aramız açıldı. Hâlâ görüşmüyor çocuklarımla çocukları!
‘NAAŞINI BİLE GÖRMEDİM’
Biraderin durumunun kötüleştiğini bir arkadaşımız söyledi. Hastaneye gittim, yanına çıkmamız yasaklanmış. Çocukları da bizimle konuşmuyor, bilgi vermiyorlar. Vefat ettiği gece de evdeydim, haberi geldi, hastaneye gittim. Morgda cenazesini görmek istedim, izin vermediler, “Naaşını götürdüler” dediler. Dışarıda gazeteciler soruyor, ben de “Bilmiyorum” diyorum. Oradan birileri çıktı, “Nazım Hikmet Vakfı’ndanız, biz biliyoruz” dediler. Orada “Ben abisiyim bilmiyorum; siz kimsiniz, necisiniz? Komünistleri sevmem, sizi de tanımam” dedim. Naaşı bir tiyatroya götürülmüş. Onların, adetlerimize uymayan bir şakşakları var. Camide sol görüşlüler bağırıp çağırıyorlar… Bırakın propagandayı, son vazifemizi yapalım istiyoruz ama nafile. Kuran-ı Kerim’le gömmek istiyoruz; Nazım Hikmet Vakfı izin vermiyor. Kuran okunmadan mezarlığa defnettiler. Vakıf yüzünden usulümüze göre hiçbir şey yapamadık, naaşını da göremedim.
KARDEŞİMİN YAKIŞIKLILIĞINI KULLANDILAR
Kardeşimin başlarda sinemada olmasına karşıydık. Sonra baktık, salon filmlerinde oynuyor, sıcak baktık. Fakat bir süre sonra sol görüşlü filmlerde oynamaya başlayınca tepki gösterdik. Kardeşimin yakışıklılığını kullandılar. Yılmaz Güney; aldı bizimkini, devlet karşıtı filmlerde oynattı, onu başka yöne çekti. Üç ay bir yerde yattı, üç ay başka yerde. Onu kurtarmak için altı ay gitmediğim yer kalmadı. Bir konsey, kardeşim hakkında ‘Yok edin’ emri vermiş. Onu ihtilal sonrası hapisten aldım. Nasıl kurtardığımın detaylarını veremiyorum çünkü suç olur. “Bir daha karışma bu işlere” dedim ama bildiğine devam etti. (Kaynak: Sabah.com)